Bu tür hikayeler bizi, "Aynı durumda olsaydık ne yapardık acaba?" diye düşünmeye yöneltir. İnsan olarak bu son saatleri hangi olaylar, deneyler ve ilişkilerle doldururuz? Geriye baktığımızda hangi sevinçler, üzüntüler buluruz? Bazen düşünüyorum da, her günü yarın ölecekmiş gibi yaşamak ne güzel olurdu! Böyle bir düşünce hayatın değerlerini çarpıcı şekilde ortaya koyardı. Her günü, "daha gelecek güzel günler, aylar, yıllar var" düşüncesiyle çoğunlukla unuttuğumuz yumuşak hevesli ve gayret dolu bir pazarlıkla yaşamalıyız. Hikayelerde çoğu zaman kaderin güzel bir cilvesi olarak kahraman son dakikada kurtulur. Fakat hemen hepsinin değer yargıları değişir. Hayatın anlamını ve kalıcı manevi değerlerini daha iyi ölçer duruma gelirler. Bilinen bir gerçek vardır ki, ölümün gölgesinde yaşamış veya yaşayan kişilerin yaptıkları her şeyde tatlı bir olgunluk hakimdir. Çoğumuz hayatı önemsemeyiz. Bir gün öleceğimizi biliriz ama genellikle o günü uzakta görürüz. Günler sonsuz bir uzunluktaymış gibi uzanırken önümüzde, biz hayatı güzelleştirmek için uğraşmayız. Korkarım aynı savurganlık yeteneklerimizi ve duygularımızı kullanmada da kendini gösteriyor.